Yağmurdan Önce'nin Fotoğrafçısı

'Yagmurdan Once' filmini daha yeni seyredebildim, gecen gun cnbc-e'degosterildi de gorebildim. (Film 95'te mi oynamisti sinemalarda?) keske tekrar izleyebilsem, cok yalin, cok etkileyici, yagmurun dereye kum suruklemesi gibi insanin icine isleyen, izleyenin izleyici kalmasina izin vermeyen, sorumlu birakan bir film yapmis adam, yani Manchewski...

1.BOLUM: sozcukler, 2.BOLUM: yuzler, 3.BOLUM: fotograflar, olmak uzere film 3 bolumden olusuyor.

Ana karakterlerden birisi(Alexander Kirkov) savas fotografcisi ve Makedonya kokenli. Londra'da sevgilisiyle bulustuklarinda ona, fillerin ölmek icin filler mezarligina gitmeyi istemesi gibi, kemiklerinin ulkesine donmek icin sizladigini soyluyor. Ama, koyune gittigi zaman da oradaki insanlara kendini ancak, 'Alex Kirkov, Londra'dan...' diye tanitabiliyor.

Neyse, asil anlatmak istedigim, sevgilisine 'birini oldurdum' diyor, ve daha sonra ogreniyoruz ki, 'burada ilginc bir sey yok, bir sey olmuyor...' diye yakindigi bir sirada, bir asker 'No problem, al iste ilginc bir sey!' deyip savas tutsaklarindan birini one cikarip o fotografini ceksin diye vurmus. Alex de cekmis. (Elbette fotograf tarihinden cok bildik durumlari animsatiyor bunlar) O andan daha sonralari, elinde olen ve oldurulenin fotograflari siyah-beyaz basiliyken, kendisini 'esas olduren' olarak hissede hissede yasarken vicdan muhasebesi yapiyor. Sevgilisine Londra'dayken 'ben, oldurdum...' derken bunu anlatmak istemis.

Film boyu (koyune dondukten sonra), iki kere eline silah gecti, ikisinde de silahi sahibine geri verdi, sonunda, kurtarmak istedigi kizi kurtaramadan vurulup dustu. Fotografci yasamini yitirdi, öldü ama, savas alanindan, birbirini olduren insanlardan, ac cocuklardan goruntuler yine Londra'ya ve tabii Dunya'nin haber merkezlerine ulasip dagilmaya devam etti.

Filmi anlatmak istemedim, o yuzden oykusune girmeden cok genel bir kac satir yazip filmi orada birakiyorum, hala goremeyen varsa, bilsin ki oyku bundan ibaret degil, hic degil. Filmden sozettim, cunku paylasmak istedigim bir sanci basladi yine karnimda; yazmadan duramayacagim ama, neden ve ne zaman bunu dusunmeye basladigimi aciklamadigimda da, dusuncem celimsiz, kanatsiz bir sey zaten, hepten cekinecegim soylemeye ...

Soruma yarin sahip cikmayabilirim, umarim kurtulurum...su anda canimi sikiyor ve ondan kurtulmak istiyorum, dogrusu...

Diyorum ki, fotograflar (hem de ne etkileyici savas fotograflari, ve digerleri..), filmler (Yagmurdan Once gibi bir film bile yetmeli) bin turlu iletisim kanaliyla surekli 'savas, siddet insanligin ayibidir, butun catismalarda yoksullar ve zayiflar ölüyor, parababalari zenginlesiyor, baris insana layik olan...' diyen onca goruntu ve yapit yagiyor dunyaya, insanlara, yillardir. Ve zaten bugune dek yuzyillarca ne cok soyledi bunu sanatcilar, duymayan kalmis midir?

Eger sanat birseyi degistirebiliyor olsaydi, ornegin 1945'i yasamis ve ne oldugundan haberdar bir insanlik 1990'larda, 2000'lerde yine boyle mi yasiyor olurdu? diye sordum kendi kendime. Sanat birseyi degistiremiyor mu? Bakis acilarini, algiyi, dusunceleri, ufku, onyargilari, hirslari, arzulari? Vehim ve vesvese mi bunlar, sayikliyor muyum? Sanat ozel bir ku$ türünün (kelaynak!) beslenmesi icin kullanilan bir tur ku$ yemi filan mi?

Bazen bana kucuk seylere umutlanip sevinip sag kalip gunu kurtariyoruz gibi geliyor, kör kuyulara sagir duvarlara mi konusuyoruz'un tasasina düstüm... iste boyle. Gecici bir karamsarlik krizi deyin, yeni birseyler soyleyin yatistirin da kurtulayim, gozunuzu seveyim....

a.f.g.
(22 Şubat 2001'de, ortakhipo@yahoogroups.com'da yazdığım bir yazı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder